The Circle

View Original

Pınar Öğrenci’yle ‘Gurbet Artık Bir Ev’ Üzerine

Röportaj:
Ahmet Ergenç

İstanbul ve Berlin’de yaşayıp üreten Pınar Öğrenci son belgesel filmi ‘Gurbet Artık Bir Ev’de Berlin’de Kreuzberg’de misafir işçi ve göçmenlere uygulanan ayrımcılık politikalarını bir ‘kentsel yenileme projesi’ üzerinden anlatıyor. Yakın zamana dair bir arşiv çalışmasını içeren ve hem görsel hem de ses kayıtlarıyla bir hafızayı bugüne taşıyan Öğrenci bu filmiyle en son İstanbul Film Festivali'nin Ulusal Belgesel Film Yarışmasına seçildi ve Documentarist’te jüri özel ödülünü aldı. Öğrenci’yle Berlin’in dünü ve bugünü, şehir hareketleri, göçmenler, işçi hakları ve genel anlamda, mekan, şehir, hafıza ve iktidar bağlamında ürettiği işler üzerine konuştuk.

Ahmet Ergenç: Pınar selam, hoş geldin. Daha önce video işlerin ve başka görsel çalışmaların vardı ama bu ilk uzun metraj belgesel filmin. Hemen şunu sormak isterim: seni Berlin’de bu filmi çekmeye sevk eden şey ne oldu? Daha önceden kurguladığın bir şey miydi yoksa hayatın akışı mı seni bu filme getirdi? 

Pınar Öğrenci: Sanırım filmin kavramsal altyapısını son yıllarda okuduğum birkaç kitap şekillendirdi. Bunların arasında Svetlena Boym'un entelektüel ve sanatsal üretim, popüler kültür ve edebiyat üzerinden 20. yüzyılın Moskova'sını anlattığı Common Spaces kitabını sayabilirim. Ayrıca George Flaherty'nin Meksiko'daki 1968 hareketi ve Tlatelolco Katliamı'nı, 60'ların mimarlık üretimi ve kent planlaması, grafik tasarım faaliyetleri, televizyon dizileri, medya raporları vb. üzerinden anlattığı Hotel Mexico kitabı mimarlık ve devlet şiddeti arasındaki ilişkiyi anlatan eşsiz bir eserdir. Yine Mustafa Dikeç'in Fransız banliyölerini göçmen grupların deneyimleri üzerinden yazdığı Badlands, göçmen mahallelerinin gettolaşma ve suç kavramlarıyla anılmasının altında yatan sebepleri anlatıyordu. Son olarak 2018 yılında Berlin'e göç ettikten sonra okumaya başladığım bir kitaptan çok etkilendim ve kitap filmin temel kaynağını oluşturdu: Esra Akcan'ın Open Architecture: Migration, Citizenship and Urban Reneval of Kreuzberg by IBA 1984-87 kitabında değindiği insan hakları ve mimarlık ilişkisi yeni bir göçmen olarak Berlin'de yaşadığım ayrımcı deneyimlerle örtüştü. Bütün bu kitaplardaki ortak payda olan hikâye anlatımı, edebiyat, müzik ve popüler kültür yoluyla mimarlık ve kent üzerine yazma biçimini bir adım ileri götürüp film formunu denemek istedim.

Belgeselde 80’li yıllardaki bir kentsel yenileme projesi üzerinden, Berlin’deki ‘misafir işçiler’e uygulanan ayrımcılığı işliyorsun. O projenin ‘kent sosyolojisi’ ve yakın tarih açısından senin açından önemi neydi? Bu proje ilk ne zaman, nerede ilgini çekti? 

Az önce bahsettiğim gibi Esra Akcan'ın kitabı sayesinde IBA (Uluslararası Yapı Sergileri) Kreuzberg projesinden haberdar oldum. Projenin benim açımdan en ilgi çekici tarafı 'katılımcılık' ilkesini hayata geçirmesiydi. Göçmenlerin yenileme projesinden haberdar edilmesi ve fikirlerinin alınıp projeye katılımlarının sağlanması 80'ler için oldukça erken, öncü bir yaklaşım. Diğer taraftan da aynı dönemde Kreuzberg, Wedding ve Tier Garten'da yine göçmenler için uygulanan %10'luk taşınma yasağı gibi ayrımcı kent politikaları ve örneğin bugün beyaz feminizm olarak nitelendirdiğimiz zihniyetin 80'lerde nasıl kurumsallaştığını görmek yapacağım film için anlatmaya değer bir temel oluşturdu. Zira bugünün Berlin'inde halâ bu tür zihniyetlerle karşılaşmak mümkün. 

Gurbet Artık Bir Ev, Pınar Öğrenci, 2021

Film birçok festivalde gösterildi. Nasıl tepkiler aldığını merak ediyorum. Özellikle de kendisi de göçmenlik deneyimi yaşamış seyircilerle karşılaştıysan, tepkilerden biraz bahsedebilir misin? Soruyu şöyle de düşünebilirsin: beklediğin etkiyi uyandırdı mı filmin? 

Film beklediğim etkiyi -özellikle Türkiye ve Almanya'da- kesinlikle uyandırdı diyebilirim. Tabii ki Almanya'daki izleyicinin tepkisi çok daha derin, mekân ve hafıza ile ilişkili bir deneyim olduğu için daha içerden bir etki yarattı. Birçok izleyiciden son derece duygulu mesajlar aldım, ağlayarak izleyenler, birbirine tavsiye edenler oldu.

Alman izleyici içerisinde özellikle genç kuşakların hiç haberdar olmadığı bir dönemi anlattığım için film gençler ve öğrenciler tarafından çok izlendi, filmi ilk kez gösterdiğimiz Kunstraum Kreuzberg Bethanien'in sergi salonu mimarlık, sanat ve film öğrencileri ile dolup taştı diyebilirim. İnsan hakları, ırkçılık, ayrımcılık, sömürgecilik meselesinden bahsetmek için Alman kolonilerine gitmeye gerek yok, bunu hep söylüyorum: Eğer 1970 ve 80'li yılların Kreuzberg'ine bakarsanız gerçek bir sömürge görürsünüz.

Misafir işçiler üzerinden emek sömürüsünün bu en çıplak haline bir de Berlin Duvarı'nın dibindeki Kreuzberg semtinin savaş sonrası harap hali eklenince, filmin resmettiği manzara insanları şaşırttı diye düşünüyorum. Bir taraftan teorik bir mimarlık ve araştırma dili, diğer taraftan kadın göçmen deneyimleri ve onlara eşlik eden, adeta fotoğrafların çevirisi niteliğindeki şiirler filmi izleyicinin gözünde ayrı bir yere koydu sanırım. Konusu dışında ses getiren başka bir taraf da kullandığım görsel dili oldu. Documentarist'in Jüri özel ödülü ile ilgili basın açıklaması ve İstanbul Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışması ile ilgili kritiklerin yorumları birbirine yakındı: Durağan ve hareketli görüntüyü bir arada kullanma biçimi, animasyonların yarattığı atmosfer, ses kayıtlarının fotoğraflara kattığı mekânsal etki, arşivsel malzemeye yaklaşım, kadın deneyimlerini ön plana çıkarması gibi özellikleri hem Almanya'da hem de Türkiye'de belgesel sinemada yeni bir görsel dil arayışı olarak değerlendirildi. 

Gurbet Artık Bir Ev, Pınar Öğrenci, 2021

Şu anda Berlin’de yaşıyorsun. Kent politikaları, göçmen hakları gibi konularda mevcut durumla ilgili ne dersin? Filmde işlenen 80’li yıllarla bugünü karşılaştırsan neler söylersin? 

Bugün göçmen hakları çok daha ileri düzeyde. Burada doğan göçmenlerin vatandaş olma ve oy kullanma hakkı var, yeni nesiller cemiyet hayatının her alanında aktif, politikadan sağlık ve eğitime kadar. Ancak göçmenler açısından avantaj sayılan bu durum ırkçı Almanlar açısından propaganda sebebi... Irkçı saldırıların en son örneğini Hanau'da yaşadık. Mülteciler açısından ise durum çok daha farklı. Her an ülkelerine geri gönderilme riski taşıyanlar, Almanya'da yıllardır yaşadığı halde pasaport sahibi olamayanlar, sırf ayrımcı bir memura denk geldiği için vize, oturum hakları ile ilgili bürokratik aşamaları geçemeyenler... Kamp hayatını ve oradaki yaşam koşullarını hiç saymıyorum bile... Kent politikaları açısından Berlin diğer büyük Avrupa şehirlerinden bir nebze ileride duruyor sanırım. 80'lerde IBA ile birlikte kabul edilen 'itina ile kentsel yenilemenin 12 temel kuralı' yasası hala yürürlükte... Bu yasa yeniden yapılaşma ya da yenileme projeleri sırasında mevcut yapı ve sosyal strüktürlerin korunması temeline dayanıyor. Ayrıca burada kent ve konut hakkı konusunda ciddi bir direniş var. Ancak son yıllarda Berlin'e talebin iyice artması, konut üretiminin azlığı ve üretilen az sayıda konutun lüks konut kapsamında değerlendirilerek kiralarının kontrol edilememesi, ev kiralarının aşırı derecede artmasına ve konut probleminin ciddi bir problem haline gelmesine sebep oldu. Bu konunun nasıl çözüleceği ise muamma... Geçen sene kiraların beş yıl boyunca dondurulmasını kabul eden yasaya bu yıl itiraz edildi. Bir ileri bir geri adım atıyoruz maalesef...

Gurbet Artık Bir Ev, Pınar Öğrenci, 2021

Peki bundan sonra ne gibi projeler üzerine çalışacaksın? Aynı zamanda mimar olduğunu bildiğim için, şunu da sormak isterim: kent ve şehir sorunlarına, belki de kent sosyolojisi ve politikaya dair işler yapmaya devam etmeyi düşünüyor musun? 

Şu anda Weißensee, Kunsthochschule Berlin Üniversitesi'nin 'Mekansal Stratejiler' yüksek lisans programında devlet şiddeti ve mimarlık ilişkisini anlattığım bir ders veriyorum. Gelecek dönemde de dersler devam edecek. Kent sosyolojisi ve politika yerine 'yerinden edilmenin mekânsal etkileri' demeyi tercih ederim; yerinden edilmiş ya da edileceklerin direniş ve hayatta kalma taktikleri, dayanışma biçimleri ile ilgilenmeye devam edeceğim. Maddi kültür (“material culture”) dediğimiz nesneler dünyası üzerinden zorla yerinden edilme meselesini okumaya çalışıyorum en genel anlamıyla, nesnelerin göçü, geçirdikleri dönüşüm ve taşıdıkları hikayelerle ilgileniyorum. Bu nesneler LED reklam tabelaları, suyun altından çıkarılan bozuk paralar, denizde yüzen bir enstrüman, inşaat perdeleri, ya da son işlerde kullandığım şeker ve kağıt mendiller olabildiği gibi bir yapı ya da mahalle, bir kent de olabilir. Bulduğum ilk fırsatta Meksiko'daki Juarez semtinin soylulaşmasına karşı direnen mahallelinin hikayesini anlattığım filmi bitirmek istiyorum. Çeviri ve bütçe sorunları yüzünden işleri bitirmek zaman alıyor ancak bu duruma pozitif açıdan yaklaşıyorum. Filmi sıfır bütçeyle kaydettiğim 2018 yılından bu yana özgün bir belgesel dil inşa etme konusunda yol aldım. Artık ne yapacağımı daha iyi biliyorum. Son günlerde eski Yugoslavya'dan Sırp yönetmen Želimir Žilnik'in 1975'te Münih'te çektiği Inventur filmini Doğu Alman şehri olan Chemnitz'de yeniden çektim, film yeni bitti. Irkçılık karşıtı bir sergi olan Açık Süreç kapsamında Doğu Alman şehirlerinde gösteriliyor, sonbaharda Berlin'de gösterilecek. Şu anda ise lokumun Osmanlı topraklarından Yunanistan'a göçünü anlatan bir göç filmi üzerinde çalışıyorum. 1922'de Yunanistan'a kaçan Rum mültecilerin lokum üreterek hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Bu film ise Ocak ayında Colomboscope Festivali kapsamında Sri Lanka'da gösterilecek.


Okura Not:

Gurbet Artık Bir Ev hakkında daha ayrıntılı bilgi için bağlantılara tıklayarak İKSV ve Documentarist web siteleri üzerinden inceleyebilirsiniz. Pınar Öğrenci hakkında daha ayrıntılı bilgi için ise web sitesine göz atabilirsiniz.