Melis Bektaş’la ‘İstanbul’da Şifa Bulmak’ Üzerine
İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi 26 Haziran-19 Temmuz tarihleri arasında Melis Bektaş küratörlüğünde, 17 sanatçı ve 3 araştırmacının katılımı ile gerçekleşti. Sergi, Taksim, İstanbul’da yer alan, M2 metro hattına bitişik Yaklaşım Tüneli’nde ziyaretçileri ile buluştu. Odağına Kolera’dan Korona’ya, kent ve sağlık ekseninde, sağlığa erişim, sağlık hakkı ve kent hakkı gibi kavramları alan sergi, eserleri ve araştırmaları ile içerisinde bulunduğu mekanla kurduğu bağ ile de dikkat çekti.
Serginin küratörü Melis Bektaş’a serginin ve kürasyonun mekanı ile kurduğu ilişkiyi, serginin mekandan nasıl beslendiği veya mekana göre nasıl konumlandığını ve mekan-kürasyon ikilisinin inceliklerini ortaya çıkmayı hedefleyen sorular sorduk.
Alp Şerif Besen: Sergi alışılmışın dışında bir mekanda, bir metro tünelinde geçtiği için şu kritik soruyla başlamak isterim: Serginin gerçekleştiği mekan için 'seçilmiş', 'bulunmuş' veya 'tasarlanmış' kelimelerinden hangisini kullanmak doğru olur? Sergi mekanı ile nasıl tanıştınız, mekanı nasıl buldunuz?
Melis Bektaş: Yaklaşım Tüneli 2005’te Karşı Sanat’ın ‘’Kaçak’’ sergisi için seçtiği bir mekan. Tahliye tüneli olarak geçiyor o dönemde. İstanbul’da Şifa Bulmak için sanatçılar tamamlanmış, araştırmacılar ve sanatçılarla toplantılarımıza, çalışmalarımıza başlamışken Kaçak sergisinin kataloğunu gördüm ve Feyyaz Yaman’ın anlattıklarıyla ve tünelin tek fotoğrafıyla sergiyi burada yapmalıyız dedik. Metro İstanbul ile iletişime geçip tüneli görmeye gittik ilk anda büyülenmiştik. Burası için aslında hatırlanmış bir mekan demek daha doğru olabilir, sonra da keşfedilmeye açık hale getirilmiş bir mekan.
İstanbul’da Şifa Bulmak, Yaklaşım Tüneli, Fotoğraf: Alp Şerif Besen
Mekanın ‘şifa bulma’ temasıyla bağını nasıl kurdunuz? Sergide eserler ile mekan, hatta belki serginin 'kabuğu’ ile ‘içindeki’ birbiri ile bir diyalog kuruyor mu? Kuruyorsa bu diyalogdan biraz bahsedebilir misiniz?
Şifanın yolunu kent ve beden üzerinden açtığımız için bu kadar merkezde ve bu kadar derine inebilecek bir alanla bağ kurmak zor olmadı. Şifa bulma durumu o arayıştan geçiyor, sadece tünelin içi değil dışı da bu işin bir parçası. Tıpkı bir kentte ya da bir bedende eşiklerden geçildiği gibi, yakınlaştıkça ve içine girdikçe, kazıdıkça bir yol açıyorsunuz. Topluluk ve bağışıklık içinden baktığımızda, topluluk bir varış yeri değil, bir çıkış yeridir. Hatta bize ait olmayan ve asla olmayacak olana doğru hareket ettiren güçtür. Bu nedenle komünitas, ortak olma (komunanza), çağrışım (akomunamento) veya komünyon etkileri üretmekten uzaktır. Bizi ısıtmaz veya korumaz. Aksine, özneyi en radikal riske maruz bırakır: bireyselliğiyle birlikte kaybetme riski, aynı zamanda diğeri için soyut olduğunu garanti eden sınırlarla birdenbire tahmin edilemeyenin içine kayma riski… Bu risk eserler ve mekan arasındaki bağın da temeli aslında. Sanatçılar eserlerini şifa etrafında düşünerek, bu mekana yerleştirilmek üzere yarattılar. Serginin kabuğu ve içindeki birbirinden ayrı değil, içerideki bir eser hemen üzerimizdeki Gezi Parkı ile bağlantı kurarken, bahçeye yerleşmiş bir heykelin parçası içerideki duvar resminin hikayesini destekleyebiliyordu. Ne kadar bütünlük de oluştursa bir sonraki adımınızda tahmin edilemeyenin içine kayma riskiyle yolu takip ediyorsunuz. 17 sanatçı ve 3 araştırmacı vardı, her birinin farklı yaklaşımlarda, farklı disiplerde, farklı tekniklerde çalışıyor olması sergiyi görmeye gelenlerin güçlü bir karşılaşma yaşamasını da sağladı. Eserler ve mekan arasında bir dil kurup; bedenleri, katmanları, şehrin izlerini, insanlık tarihini, o bir türlü bulunamayan güvenli alanların tahayyüllerini de içine alan bir temas düeti yaratmış olduk.
Sergi lineer bir rota/hacim içerisinde yer alıyor. Mekanın formu serginin kurgusunu, kürasyonu etkiliyor mu? Lineer bir hacimde yer alıyor olmasından dolayı sergi kendi içerisinde döngülere ve 'loop'lara izin vermiyor; aksine gidip gelinen ve tekrar edilen karşılaşmalara olanak sağlayan bir düzeni var. Buna katılıyor musunuz? Bu durum sanat ve mekan deneyimini nasıl etkiliyor?
Bu tünel bir damar gibi, bir hastane koridoru, gizli bir geçit, bir mercek gibi... Gizliliği ve gizemi şehrin merkezinde, ve ancak içine girebildiğinizde görünür kılınan bir düzen sunuyor. Serginin parçası olan araştırma, araştırmanın konusu olan hastaneler bedenin sisteminden, ağlarından şehrin damarlarına ve bir geçidine girmeye kadar getiriyor kurguyu. Özellikle gölgelerle ve giderken ayrı dönerken ayrı izleme mesafelerinden görebileceğiniz yerleştirmelerle tekrarı olmayan bir yol yarattık. Sergi metninde de bahsettiğim gibi, yakınlık; mesafelerin kaldırılmasının bir sonucu olarak gerçekleşmiyor. Bir eserle karşılaşmanızın önüne hiçbir şey koymadan, sadece takip etmeniz ya da geçmeniz gereken bir gölge yaratarak eseri izlemenin, yakınlığı yeniden kurmaya bağlı olduğunu deneyimledik.
Mekanın içinde olmak ve altında olmak arasında gidip gelen bir sergi deneyimiydi bu. Bu konuda söylemek istediğiniz bir şeyler var mıdır?
Bulunulan yerin içinde insanları biraz tedirginlikle hareket ettirmek, içindeyken dışarıdaki zamanı unutturmak, buranın üstünden her geçişimizde aşağıda deneyimlenenlerin hatırlanması sergi-mekan ilişkisinde yakalanması gereken şeylerdi. İstanbul’un içinde olmak ve altında olmak arasında gidip gelen bir rutinimiz yok mu? Bu şehrin katmanlılığını, derine doğru o deliklerden aşağı doğru büyüdüğünü ve tarihlendiğini unutmadan yerleştirdik sergiyi. Kentle, bedenle, psikolojiyle, toplumla, tarihle, güncelle yakın ilişkiler kuruyor olmasının sebebi de bu katmanlılığı unutmamak. Mekansal kullanımın dönüşümü de var burada. Palimpsesti kentte sergi bağlamında düşünürken üst üste yazılıp silinen, dönüştürülen, yeniden kurulan, izlerin tamamen silinmediği mekanlar içinde hareketi sağlayacak bir akış da kurguladım. Kazınmış olma hali palimpsest çağrışımlarından biri ve bu çağrışımı sağaltım mekanlarında, bedenlerde, kentlerin unutturulan, dönüştürülen mekan ve hafızalarında takip etmeyi bırakmamak gerekiyor.
Her seferinde derine indiğimiz, yüzeye çıktığımız, bir şey keşfettiğimiz ya da öylece içinde kaldığımız sorgulamaların sergiyi gezerken de bu hareketleri yaşatması sergi-mekan ilişkisini destekledi. Tünelin tedirgin etmiş olması, içindeki serinlikle rahat hissettirmiş olması, dışarıdaki dünyadan zaman ve mekan açısından kopmuş hissettirmesi, ilk kez karşılaşmanın verdiği keşif keyfi en sık duyduğum yorumlar oldu.
Sergi şifa konusuyla alakalı olduğu için, ister istemez insanın aklına pandemi ve iyileşme ihtimalleri geliyor. Bu serginin günümüz pandemi koşullarıyla ne kadar bağı vardı? İyileşme ihtimalleri için bir alternatif öneriyor muydu sizce?
Sergi pandemi sürecinde şekillendi ve benzer konuları düşünürken çok da büyülü olmayan bir gerçeklikten ilerledik; kentte sağlığa erişim meselesi ve yaşam hakkı... Şifa arayışını topluluk (communitas) ve bağışıklık (immunitas) ağında ele alıyoruz, topluluk içinde yaşamanın bireyin sağlığı ile ilişkisi üzerine tartışıyoruz. Roberto Esposito’nun son dönem çalışmalarında üç ana kavramı birbirine bağlayan topluluk, bağışıklık ve biyopolitika şeceresi serginin oluşumuna da katkı sağladı. Hayatımızın korunması için dokunulmazlık gerekli olsa da, communitas (topluluk); belirli bir sınırın ötesine geçildiğinde yaşamı, sadece özgürlüğümüzün kaybolduğu değil, aynı zamanda varoluşumuzun anlamının da kaybolduğu bir tür kafese zorlar. Sınırları koruyarak sorumlu olmakla, başka birinin rahatsızlığından kendini sorumlu hissetmek gibi yollarla, dayanışmayla, söyleşiyle şifanın aranabileceği, bunun için de bağışık olmamanın yani sorumlu olmanın gerektiği yerden konuya yaklaşıyoruz. Bu esnada iyileşmek de deforme olmak ve eksilmek de aynı anda gerçekleşebilir, ilaçtan zehir yaptıran farmakon ve her an deneyimlenen ikilikler gibi.
Okura Not:
İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi kapsamında 3 araştırmacı ve 17 sanatçının çalışmaları yer alıyor. Sergide çalışmalarına yer verilen kişiler arasında aşağıdaki isimler yer alıyor:
Cemre Gürbüz, Gabriel Doyle ve Naomi Cohen, Arek Qadrra, Berka Beste Kopuz, Canavar, Deniz Çimlikaya, Ece Eldek, Eda Aslan, Eda Emirdağ & İrem Nalça, Emin Köseoğlu, İpek Yücesoy, İsmet Köroğlu, Marina Papazyan, Metehan Özcan, SABO, Seydi Murat Koç, Umut Erbaş ve Yekateryna Grygorenko
Sergi kapsamında Columbia Global Centers İstanbul ile İstanbul’un Şifa Mirası başlıklı iki konuşma gerçekleştirildi. Konuşma linklerini aşağıda bulabilirsiniz.
Şehirde İyileşmek
Rethinking Health and the City
Ayrıca, Eylül ayında sergide çalışmaları yer alan sanatçılar ve araştırmacılar bir araya gelerek sergiyi ve etrafında toplanılan yaklaşımları bir sohbet ile tartışıyor olacaklar. bkz.Karşı Sanat Web
Karşı Sanat Instagram