Bağlantılar | Links
Web, LinkedIn, Instagram

 

Ece Duran İstanbul’da yaşayan ve üreten mimar, akademisyen ve sanatçıdır. Pratiği gerçeğin faydacı gerekliliklerini feshederek, ölçülemez ve hesaplanamaz bir şiirsel derinliği çizimin özerk mekanında keşfetmeye odaklanır. Bu temelde, mekanı materyalin yanı sıra sanal çokluklar sunma olasılığı düşünerek, rüyalara özgü sezgi ve kehanet becerilerini tasarım sürecine dahil etmeye ilgi duyar. Çalışmaları mekanı, pratik ihtiyaçlara, işleve, kullanıma, sınırlara ve tanımlara sıkıştırmaya çalışan akılcı düşünceden uzaklaştırarak, mekan oluşturma eylemini rüyaların kendine özgü yaratıcı olanaklarına açmayı amaçlar. Rüyalar, doğrusal bir yol üzerinde yerleşmeyi reddeden, çoklu ve parçalı yapıları, bilinçdışı süreçleri görünür kılan varoluşlarıyla bir üretim yöntemi olarak pusula işlevi görür. Bu pusula, normatif yapılara, genelleşmiş rasyonel yaklaşım biçimlerine karşı direnmeyi, irrasyonel kaçış rampalarına sapmayı ve böylece sezgi, şans, rastlantı, hata ve bedensel içgüdüler üzerine kurulu kişisel taktikler aracılığıyla mekana dair yaratıcı olanakları keşfetmeye yönlendirir.

Ece Lisans eğitimini 2018 yılında İzmir Ekonomi Üniversitesi Mimarlık bölümünde en iyi proje ödülü ile tamamladı. Bu süreçte, University of California, Los Angeles, UCLA mimarlık fakültesinden çeşitli dersler aldı. Yüksek lisans derecesini 2022 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, 'Ve Sonra Mimarlık Rüyaya Daldı: Mimari Tasarım Sürecine Kuramsal ve Deneysel Bir Bakış' başlıklı teziyle aldı. Tez sürecinde geliştirdiği kişisel tasarım metodolojisiyle ürettiği çalışmaları, ulusal ve uluslararası platformlarda sergilenmeye değer bulundu. Monoco.io, “New Horizon” ve Ytong Mimari Fikir Yarışması gibi çeşitli yarışma ve açık çağrılardan çeşitli ödüller kazandı. Araştırmaları, Icns Lisbon Night Studies, PLAT Journal ve Mimar Sinan Mekansal Çalışmalar Sempozyumu gibi ulusal ve uluslararası konferans ve dergilerde yayınlandı. Ece, 2022 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Kent Üniversitesi'nde misafir akademisyen olarak çeşitli dersler veriyor. Aynı zamanda, hayal gücüne dayalı, ölçülemez mekanın gizemli varoluşlarına odaklanan kişisel pratiğini sürdürmeye devam ediyor.

Ece Duran is an architect, researcher, and artist based in Istanbul. Her practice focuses on exploring the immeasurable and incalculable poetic depth within the autonomous medium of drawing by challenging the utilitarian necessities of reality.Ece has keen interest in the integration of intuition and divination, inherent in dreams, into the design process, envisioning virtual multiplicities alongside material actualities. By liberating space from the confines of practical needs, functions, usage, limits, and definitions, Ece unleashes the unique creative possibilities of dreams in the act of space-making. Dreams, as a method of creation, defy linear paths, revealing their multi-faceted and fragmented structures, while exposing unconscious processes. They serve as a compass, leading her practice to resist normative structures and generalized rational approaches, embracing irrational escape and exploring creative possibilities of space through personal tactics based on intuition, chance, coincidence, error, and bodily instincts.


Ece completed her undergraduate studies in the Architecture department at Izmir Economy University in 2018 with the award for the best project. During this period, Ece took various courses at the University of California, Los Angeles (UCLA) School of Architecture. In 2022, Ece obtained a master's degree from Istanbul Technical University with a thesis titled "And Then Architecture Falls Asleep: A Theoretical and Experimental Approach to the Architectural Design Process." Her work includes drawings, hacked drawing tools, physical models, and moving images, exhibited globally in exhibitions, journals, and conferences. Ece has received various awards from competitions and open calls such as Monoco.io, "New Horizon," and Ytong Architectural Competition. Ece's research has been published in various conferences and journals like Mimar Sinan Spatial Studies Symposium, Icns Lisbon Night Studies and PLAT Journal. Since 2022, Ece has been a guest lecturer at Istanbul Bilgi University and Istanbul Kent University, teaching various courses. Additionally, she continues to pursue her practice, focusing on the mysterious existence of immeasurable space, rooted in spatial imagination.

Ve Sonra Mimarlık Rüyaya Daldı
And Then Architecture Falls Asleep

Çalışma Künyesi | Credits of Work Ece Duran
Proje Türü
| Project Type Mimari Çizim | Architectural Drawing
Danışman | Advisor Aslıhan Şenel
Tamamlanma Yılı
| Date Completed 2022
Ödüller
| Awards Sergileme | Exhibition
Sergileme Yeri | Exhibition Space Bilsart, İstanbul

Ve Sonra Mimarlık Rüyaya Daldı projesi, mekânı sanal ortamın olanakları kapsamında ele alarak, gerçekliğe yerleşmeyi reddeden bir mimarlık için kişisel bir tasarım metodolojisi önerir. Mimarlığın gerçekliğe yerleşmeyi reddetmesi, çizimi mekân adına fiziksel deneyimi öncüleyen bir aracı olarak görmek yerine, yerleştiği sanal ortamın (kağıt, ekran vb.) kendi deneyimi özelinde özerk bir mekan olarak ele almak anlamına gelir. Çizim, yerleştiği sanal ortam neticesinde, mimarlığın fiziki yapısından farklı olarak birebir/dolaysız bir deneyim içermez. Bu bakış açısı itibariyle sanal, gerçeğin içinde olmakla değil onun dışına çıkmakla ilgilenir. Elizabeth Grosz’un bahsettiği haliyle dışarıda olmak, içerdeyken görülemeyeni görmeye, hiçbir mesafe tanımayan içine gömülmüş olma durumunun dolaysızlığından kurtulmaya izin verir. Dolayısıyla araştırma boyunca sanalın mimarlık adına tartışılan potansiyeli, mimariyi fiziksel gerçekliğe yaklaştırmak üzerine değil, gerçekliğin içinde varolamayanı görünür kılabilecek bir alana sahip olmasında yatar. Bu doğrultuda, çizimi fiziki mekânın uydusu olarak görmek yerine, yerleştiği sanal ortam kapsamında özerk bir mekân olarak değerlendirerek tasarlayabilmek adına, mimari tasarımın gerçeği yansıtmaya yönelen rasyonel aracılarından farklı bir düzeneğe ihtiyaç vardır. Rüyalar burada, mekânı aktüelliğin yanında sanal çokluklar sunma olasılığı üzerinden düşünerek, onu bilinen ve görünenden başkalaşmaya doğru yönlendiren bir tasarlama yöntemi geliştirmek adına bir yol haritası olarak çalışır. 

Mimarlığın rüyaya dalması, mekânın gerçekliğin fiziksel kısıtlamaları ve bilincin sahip olduğu tanıdık ve evcilleşmiş senaryolarının dışına çıkması, Helene Cixous’nun bahsettiği gibi yatağın altına inerek, saklı arzu ve korkuların peşine düşmesi anlamına gelir. Rüyalar, çalışma kapsamında, mekânı hali hazırda pratik ihtiyaçlara, işleve, denetimciliğe, sınırlara, tanımlara, düzene sokmaya çalışan aklı uyutarak, mekân yapma eylemini bilinçdışının kendine özgü yaratıcı olanaklarına açmayı amaçlar. Bu nedenle çalışma adına rüyaya dalmak, gerçekliğe gözlerini yummayı değil, gerçekliğin arkasındakine bakmayı, olanın ötesinde mekâna dair yeni bir olasılığı keşfetmeyi öncüler.

Tasarımın sanal oluşlar üzerinden yeniden ele alınması, mimarlığın donmuş ve katılaşmış liflerini ıslatmayı, buharlaştırmayı, parçalarına ayırmayı gerektirir. Belki de mimar tam bu noktada Medusa’nın gözlerine bakmak yerine, tıpkı Perseus gibi bakışını dolaylı bir görüntüye, bir aynanın yakaladığı imgeye çevirir ve taşlaşmaktan özgürleşir. Gerçekliğin ışık geçirmez devinimsizliğinden ve ağrılığından, kalıcılık ve mükemmelliğin auralarından kurtulan mimar, sanalın, hafifliğin, yansımaların, uçuculuğun ve değişkenliğin içinde sonunda mekâna dair kişisel dışavurumlarını takip edebileceği bir aralık bulup kendini rüyaya doğru bırakır.

The Architecture Falls Asleep proposes a personal design methodology for an architecture that rejects settling into reality by approaching space within the possibilities of the virtual realm. Architecture’s rejection of settling into reality means considering the medium in which it resides, such as paper or screen, as an autonomous space of its own, rather than approaching drawing as a tool primarily for the physical experience of space. The virtual realm in which drawing exists does not provide a direct, one-to-one experience like the physical structure of architecture. From this perspective, virtuality is not about being inside reality but rather about stepping outside of it. As Elizabet Grosz suggests, being outside allows for seeing the unseen, escaping the immediacy of being immersed without any distance. Therefore, the potential of the virtual, as discussed in relation to architecture, lies in its ability to open up a space for what cannot exist in reality. In this regard, a different approach is required to consider architectural drawing as an autonomous space within the virtual realm, rather than a mere extension of physical space, which reflects reality through rational means. Here, dreams serve as a guidance for developing a design methodology that redirects space towards transformation, offering possibilities of virtual multiplicities alongside actuality.

Architecture falling asleep means stepping outside the physical constraints of reality and venturing beyond the familiar and domesticated scenarios of consciousness, as Hélène Cixous suggests, by going under the bed and pursuing hidden desires and fears. Within the framework of this project, dreams strive to awaken the process of space creation by transcending the rational mind, which seeks to confine space within practical necessities, functionality, control, limitations, definitions, and order. Instead, it invites the exploration of the unique creative potentials that lie within the realm of the subconscious. Therefore, falling asleep in this context is not about closing one’s eyes to reality but about looking beyond what is present, discovering new possibilities for space that exist beyond the known.

Reconsidering design through virtual constructs requires wetting, vaporizing, and breaking apart the frozen and solidified fibers of architecture. Perhaps at this very point, the architects, like Perseus, diverts their gaze from Medusa’s eyes and liberates themselves by turning their vision towards an indirect image captured by a mirror, escaping from being petrified. Freed from the immobility and heaviness of reality and the auras of permanence and perfection, the architect immerses oneself in the realm of the virtual, lightness, reflections, transience, and variability, ultimately following their subjective expressions regarding space into the realm of dreams.

Sergi Objesi | Exhibition Object

Bilinçaltı Kabineti

Bilinçaltı Kabineti hem bir artefakt hem de bir sergi olarak, “Ve Sonra Mimarlık Rüyaya Daldı” projesinin yapım süreçlerini bir araya getirir; projenin farklı zamansallıklarını kesiştirerek geçmiş ve gelecekle aynı anda dolu olan şimdiki zamanı göstermeyi arzular.

Kabinet, yapma eylemi süresince sanal olarak işin içine sızan onu değiştiren, yönlendiren bilinçdışına ait imge ve yansımaların bir arşivini içerir. Sergilenen temsil zincirleri dolabın dört tarafına hiyerarşi ve sıra olmaksızın yerleşir ve izleyiciye farklı noktalardan giriş yaparak kendi etkileşimleri aracılığıyla projenin yeni okumalarını yapmaya imkan sağlar.

Bu sayede kabinet, yapımın kendi zamanını -belleğin ve hatıraların kalıntısını- sunar ve onu karşılaşıma açarak projenin şimdisini geleceğe dair yeni projeksiyonlarla genişletmeyi amaçlar. Bir mekansal belge olarak inşa edilmiş dolap, bu çerçeve içinde bir son noktayı değil, sürekliliğin içinde bir nokta olmanın yollarını arar.

Cabinet of Subconscious 

The Cabinet of Subconscious serves both as an artifact and an exhibition, bringing together the various times of the "And Then Architecture Falls Asleep" project. It aspires to demonstrate itself as the present moment simultaneously filled with the past and the future through intersecting project’s various temporalities.

The cabinet contains an archive of images and reflections from the subconscious that virtually infiltrate the work, altering and guiding it during the process of creation. The exhibited chains of representation settle onto the four sides of the cabinet without hierarchy or order, allowing the audience to enter at different points and enabling them to engage in their own interactions to make new interpretations of the project.

In this way, the cabinet presents the inherent temporality of the making -the remnants of memory and recollections- and aims to expand the present state of the project through past reflections and future projections. Constructed as a spatial document, the cabinet seeks ways to be not an end point within this framework but rather a point within continuity.